31 Mayıs 2009 Pazar

Ayak izleri

Adamın biri bir gece bir rüya görmüş:
Upuzun bir kumsal boyunca yanında Tanrı ile yürüyormuş.
Onlar yürürken tam karşılarındaki gökyüzünden de bir film şeridi gibi adamın hayatından sahneler geçiyormuş.

Kumsal, adamın hayat yolu imiş sanki...

Adam kumda iki çift ayak izi kaldığında dikkat etmiş...

Bir çifti kendisinin bir çifti Tanrı’nın. Hayatının son sahnesi de gökyüzünden geçtikten sonra adam,
kumdaki ayak izlerine boydan boya bir daha bakmış ve birden bir şey dikkatini çekmiş.

Hayat yolunun pek çok bölümünde kumda sadece bir çift ayak izi görülüyormuş

ve adam dehşet içinde fark etmiş ki, ayak izleri, hayatının en kötü, en acı anlarında teke iniyor.
Bu keşfi onu fena halde rahatsız etmiş ve Tanrı'ya sormaya karar vermiş.

Tanrım! Eğer sana inanırsam senin yolundan gidersem her zaman yanımda olacağını, her zaman yanı başımda yürüyeceğini söylemiştin...

Oysa, hayat yoluma bakıyorum. En zorlu, en kötü, en acılı anlarımda sadece bir çift ayak izi görüyorum kumda...

Anlayamıyorum tanrım, anlayamıyorum. .. Hayatın kolay günlerinde yanımda yürüyorsun da sana en muhtaç olduğum anlarda beni niye terk ediyorsun?

Tanrı gülümseyerek cevap vermiş: Sevgili, çok sevgili evladım... Ben seni çok sevdim ve hiç terk etmedim.

Hayat yolundaki o zorlu sınav günlerinde yani en acılı, en kötü anlarında kumda hep bir çift ayak izi gördün. Dikkat et! Ayak izleri teke indiğinde derinleşiyor.

Çünkü; o sıralarda ben, seni kucağımda taşıyordum...

Mary Stevenson

Doğru erkek kimdir ???

* Maydanozun da sapı var demeyin. Doğru erkek, karısı, sevgilisi, takıntısı, çıkıntısı olmayan erkektir. Bunu belleyin!
* Size bakarken gözleri ışıl ışıl parlayan, başka kadınları görmeyen erkektir.
* Sizi 5 dak. görebilmek için bütün planlarından vazgeçen, diyelim, tuttuğu takımın maçını izlememeyi göze alabilen erkektir. (Çok şey mi istedik acaba!)

SARILAN ERKEKTİR
* Sabahları uyanır uyanmaz sesinizi duymak isteyen ya da, hadi modernleşelim, 'Günaydın canım' SMS'i çeken erkektir.
* Sizi sadece akşam yemeğine değil, öğlen yemeğine ve sabah kahvaltısına da davet eden erkektir.
* İlk günlerde yanınızda elini kolunu nereye koyacağını şaşıran erkektir. (Fazla da şaşırmasınlar bu sefer de soğuruz haa!)
* Günlerce hiç sıkılmadan baş başa vakit geçirebildiğiniz erkektir.
* Mutlu olması için sizin yanında olması yeten erkektir.
* Aynı çatı altında ayrı ayrı işlerle uğraşırken varlığının içinizi ısıttığı erkektir.
* Elbisenizi, güzelliğinizi, işinizi kıskanmayan ve iltifatta kusur etmeyen erkektir.
* Sırf siz seviyorsunuz diye romantik komedi filmleri izleyebilen erkektir.
* Daha ilk randevuda sizi yatağa atmaya çalışmayan erkektir.
* Ailenizle ve arkadaşlarınızla anlaşan, onlara kendini sevdirmeye çalışan erkektir.
* Tabii ki doğru erkek kimdir? Size sarılarak uyuyan erkektir. Sarılmayanlar, çıkın dışarı!
* En kötü göründüğünüzü düşündüğünüz günde bile size güzel sözler söyleyen erkektir.
* Kendinizi dünyanın en güzel, en akıllı, en başarılı kadını hissetmenizi sağlayan erkektir.

TERK ETTİĞİNİZ ERKEKTİR
* Kahveyi nasıl içtiğiniz, hangi içkiyi sevdiğiniz, ya da diyelim vejetaryen olduğunuz gibi detayları atlamayan erkektir!
* Onsuz her şeyin yarım kaldığını hissetmeye başladığınız erkektir.
* Birbirinize 'balım, peteğim, lokumum, nar tanem' kıvamında isimler taktığınız erkektir. Tamam, kulağa komik geliyor ama bu da bir sahiplenme biçimi.
* Maalesef terk ettiğiniz erkektir! (Kadın milletine akıl sır ermiyor değil mi? Güzeeeelll!)
* Sizi dinlerken gözünü televizyona dikmeyen erkektir.
* Yokluğunda tişörtünü giyip, kokusunu içinize çeke çeke uyuduğunuz erkektir.
* El ele yürümekten çekinmeyen erkektir!

PARASINI KAZANANDIR
* Arkadaşlarının yanında size prensesler gibi davranan erkektir.
* Evlilikten korkmayan erkektir.
* Kendi parasını kazanan erkektir.
* Başarılarınızı destekleyen erkektir!
* Ortadan kaybolmayan erkektir.
* Arkadaşlarınızın bayıldığı erkektir. (Eee aşk iki kişiyle olmaz, üçüncü, dördüncü kişiler gerekir değil mi?)
* Gece evdeyken saatlerini internetin başında geçirmeyen erkektir.
* Annesini seven ama annesinin eteğinden ayrılmayı becermiş erkektir.

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Yanlış erkek kimdir ????

Yanlis erkek kimdir?
Her kadin mutlaka okumali..
05.11.2007 14:04 Ayse Ozyilmazel yazdi..

Balik bastan kokar mi? Hem de ne bicim... Ve fakat maalesef, biz kadinlarin erkekleri bulunmaz Hint kumasi zannetme hastaligi vardir.
(Acaba bu hastalik kac yasinda gecer?) Aklimiz basina gelene, en yakin kiz arkadaslarimizin dilinde tuy bitene kadar takilir dururuz. Goz gore gore bizi en mutsuz edecek adamin pesinde savruluruz. Ah su "Ben onu adam ederim" saplantimiz yok mu! Sonra da gozyaslari icinde tepinirken, itinayla saclarimizi yolasimiz gelir. Simdi yaziyooo!
Yaziyooo! Yazariniz 'yaziklar olsun, kaderin boylesine yazilar olsun'
dememeniz icin yanlis erkegin baslica ozelliklerini yaziyoo!
HOSLANIYORUM AMA...
Yanlis erkek kimdir?
* Tabii ki evli erkektir! Sagda hic bekleme yapmadan geciniz!
* Sevgilisi varken sizinle flort eden erkektir.
* Gece kulubunde ickileri devirdikten sonra sizi iltifat yagmuruna tutan erkektir. Bir erkek arkadasim soyle demisti: "Gece saat on ikiye kadar olan kizlar yarin icin, on ikiden sonrakiler sadece bu gece icin!"
Caktiniz kofteyi?
* Secim zamani "Dolar 1 YTL olacak" buyuran Cem Uzan gibi gunde bes ogun bos vaatlerde bulunan erkektir.
* "Senden cok hoslaniyorum ama bir iliskiye hazir degilim" diyen erkektir. (Bu lafi hala yiyeniniz var mi?)
* Ona ihtiyaciniz varken, "Simdi isim var" deyip sizi yalniz birakan erkektir.
* Cep telefonundan aradiginizda ulasilamayan erkektir!
* Mazereti bol erkektir!
* Haftada dort gece is yemegine(!!! ) giden erkektir.
* Sevistikten sonra poposunu devirip uyuyan erkektir.
* Hic uzun iliski yasamamis erkektir.
* Kirk yasini devirip de evlenmemis erkektir. (Eh, eski sevgililerinin bir bildigi var herhalde...)
* Zirt pirt dis goruntunuzu elestiren erkektir.
* Uzun zamandir beraber olmaniza ragmen annenizle tanismaktan kacan erkektir.
* Arkadaslarinizla vakit gecirmek istemeyen ve sizi kendi arkadaslariyla tanistirmayan erkektir. (Ne sakliyor bu!)
* Bir gun ilan-i ask edip, ertesi gun kayiplara karisan erkektir.
* Sadece ickiliyken aska gelip guzel sozler soyleyebilen erkektir.
* Butun gun aramayip gecenin korunde lululu arayan erkektir. (900'lu hat zannetti herhalde?)
* Baba parasi yiyen erkektir!
* "Korkuyorum" deyip, size 'Exorcist' muamelesi yapan erkektir.
* Gecenin bir vakti, sizi evinize birakmayan erkektir! (Ozgur Kiz olmayi seviyoruz dediysek de, o kadar demedik!)
TERK ETTIGINIZ ERKEKTIR!
* Terk ettiginiz erkektir. (Eskiye ragbet olsa bit pazarina nur yagardi degil mi?)
* Eski sevgilisi hakkinda atip tutan erkektir.
* Gozleri fildir fildir donen erkektir!
* Annenizin burun kivirdigi erkektir. Anneler ne zaman yanildi ki? Hep donup dolasip onlarin lafina gelmedik mi?
* Yaninizda baska kadinlarin guzelligini ovmelere doyamayan erkektir. O zaman git onlarla ol canim!
* Basarinizi paylasmayi, sizi ovmeyi beceremeyen erkektir.
* Fallarda cikmayan erkektir! (saka saka!)

29 Mayıs 2009 Cuma

YAŞAMAK

Yaşamak fırsattır yararlanmayı bil.
Yaşamak güzelliktir, kıymetini bil.
Yaşamak mutluluktur, tatmayı bil.
Yaşamak rüyadır, gerçekleştirmeyi bil.
Yaşamak meydan okunmasıdır sana, karşı çıkmayı bil.
Yaşamak görevdir, tamamlamayı bil.
Yaşamak oyundur, oynamayı bil.
Yaşamak servettir, korumayı bil.
Yaşamak aşktır, sevgidir, keyfini çıkarmayı bil.
Yaşamak bilmecedir, çözmeyi bil.
Yaşamak verilmiş bir sözdür, tutmayı bil.
Yaşamak hüzündür, aşmayı bil.
Yaşamak şarkıdır, söylemeyi bil.
Yaşamak mücadeledir, kabullenmeyi bil.
Yaşamak trajedidir, göğüslemeyi bil.
Yaşamak maceradır, göze almayı bil.
Yaşamak şanstır, kullanmayı bil.
Yaşamak çok kıymetlidir, mahvetmemeyi bil.
Yaşamak, yaşamaktır, uğruna savaşmayı bil.

28 Mayıs 2009 Perşembe

GÜÇLÜ KADINLAR

Güçlü kadınlar vardır,her işlerini kendileri halletmeye çalışan.Anne babaları tarafından böyle yetiştirilen.Onlar kendi paralarını kendileri kazanmak isterler.Evdeki tüm tamirat,tadilat işlerinden anlarlar.Bir erkeğe mecbur kalmadan da hayatlarını devam ettirebilirler.Faturalarını kendileri yatırırlar.Hemen hemen tüm işlerini kendileri yaparlar.Hatta etraflarının yükünü de üstlenirler.Özgürlüğü severler,dik durmayı da,güçlüdürler çünkü…

Aşık olduklarında hissederek yaşarlar.Aşklarına kurallar koymadıkları gibi büyük beklentilere de girmezler.Sevdiklerine problem çıkarmazlar.Bütün gün çalışıp durduktan sonra,akşamları yorgun da olsalar sevgilileri buluşalım dediğinde,hemencecik hazırlanıp sevgililerinin onları evden almalarına gerek kalmadan,o her neredeyse onun olduğu yere giderler.

Çoğu zaman sevgililerinin ya da kocalarının haberi bile olmaz yaşadıkları sıkıntıdan,yansıtmazlar çünkü.Para var mı,işyerinde sıkıntı mı oldu,birine canı mı sıkıldı,hiç bunlarla yormazlar birlikte oldukları erkeği.Çünkü istemezler kimse onlara acısın.

Sonra da bir bakarlar ki,bu kadar dik durmanın ve sorun çıkarmamanın karşılığında gerçekten de kimse onlara acımaz.Bu durum zamanla gelenekselleşir ve acınmama ile sorun çıkarmama hali yaşam tarzına dönüşür.Eskaza dayanamayıp sorunlarını paylaşmaya kalksalar,bu sefer de sorunlu kadın,kaprisli kadın,tahammül edilmez kadın damgasını yerler.Bu yüzden de terk edildiklerinde bile hiç seslerini çıkarmaz bu güçlü kadınlar! Terk eden erkek de bilir onun ne kadar güçlü olduğunu ve onsuz da yaşayabileceğini,içinde yaşadığı fırtınalardan bihaber.

Sonra bir dosttan,eşten,ya da tanıdıktan duyarlar ki onu terk eden gitmiş erkeğe muhtaç yaşamak zorunda olan biriyle beraber olmaya başlamış.Erkekler çok severler böyle kadınları.Birinin ona muhtaç olduğunu görmek bir çok duygusunu okşar erkeğin.Onlara kendini erkek gibi hissettirir! Bu zayıf kadınlar erkeklere bağımlıdır.

Mesela fatura filan yatıramazlar,anlamazlar çünkü.Nerden yatırılır onu da bilmezler.Ev ya da yemek alışverişi de yapmazlar,çünkü taşıyamazlar onca torbayı.Hep yorgun olurlar,bütün gün spor salonları,kuaför,o mağaza,bu mağaza gezerler.Akşama yemek yapmaya fırsat bulamazlar.Akşam eşleri eve geldiğinde,bugün nereye yemeğe gidelim,diye sorarlar.En kötü ihtimal dışardan yemek söylerler.Zayıf kadınlar doğurdukları çocuğa bakacak gücü de kendilerinde bulamazlar,pamuklar içinde yaşamaya alışmışlardır bir kere.Kendilerini hep altın tepsi içinde sunarlar.Huysuzluk da ederler,ama bu erkeğin hoşuna gider,çünkü kadın ona muhtaçtır,söylenmeyen güçlü kadının aksine,Hiçbirşeyi beğenmedikleri gibi devamlı da mutsuzdurlar.Pek teşekkür etmezler,kıskançlık krizlerini de severler.Kocasının ve sevgilisinin hayatlarını karartırlar.Erkekler bu kadınları asla terk edemezler.Çünkü o güçsüz,kırılgan bir kadındır.Ayrılırsa kurda kuzuya yem olur.Koruyup kollanmalıdır her an o!

Zayıf kadınlar hiç çökmez,buruşmaz ve yıpranmazlar.Ancak işin ilginç yanı her zaman daha değerli olanlar da onlardır.Ve geride kalan güçlü kadınlar tüm bunların nasıl gerçekleşebildiğine sadece bakakalırlar.

AYLİN KOTİL SARIGÜL

Shakespeare der ki,

Shakespeare der ki,
 
İyi ol fakat çok iyi olma. Birazcık huysuz ol fakat çok değil.
 
İçinden geliyorsa dua et. Eğer sana rahatlık veriyorsa arada bir küfür de
et.
 

Etrafındakilere mümkün olduğunca dostça davran, müşfik ol.
 
Eğer bir gün kötü davranmanı gerektirecek bir durum karşısında kalırsan;


bağır, çağır, kır, dök ve unut!
 
Her zaman ve her yerde eline geçen bütün saadeti yakala, en ufak bir
parçanın bile kaçmasına izin verme.
 
Yaşa herşeyden önce yaşa ve sırf tesadüfen bu dünyaya gelmiş olduğun için,
laf olsun diye günlerini geçirme.
 
Eğer gerçek aşkı tanıyacak kadar şanslıysan; bütün kalbin, ruhun ve
bedeninle sev!
 


Hayatını o şekilde yaşa ki; her an kendi elini sıkabilesin ve her gün
faydalı olan, hiç olmazsa bir şey yap ki; gecelerin yaklaşırken örtüleri
üzerine çekip kendi kendine "ben elimden geleni yaptım" diyebilesin.
 
Düşüncelerin neyse hayatın da odur.
 
Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir.
 
W. SHAKESPEARE

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Bilirmisin ??

Bilirmisin yalnızlık ne demek? Bilir misin gökyüzündeki yıldızlardan medet ummayı?
Uzattın mı elini bir yıldız boyunca,belki, tutarım diye farkında olmadan?
Uykusuz kalmayı bilir misin sabaha kadar?
Hiç küstün mü hayata?
Aslında kendinsindir küstüğün küçüğüm?
Kapatıp gözünü hayaller kurduğun oldu mu geleceğe dair?
Bazen küçük bir masumiyet belirir tebessümünde,
bazen gözünde hırçın bakışlar.
Kızdın mı kaderine günlerce?
Kendini tanıyamadığın oldu mu hiç?
Bazen cesaret edemeyen konuşmaya
ve bazen de hiç susmayan sen.
Sevdin mi birini?
Her yağmur yağışında saatlerce
bekledin mi sevdiğini pencerenin önünde?
Bir yudum sevgi dilendiğin oldu mu sert bakışlardan?
Yaslanacak bir omuz aramadın mı?
Birden güldüğün oldu mu sebepsiz?
Her şiirde kendinden bir şeyler bulmadın mı hiç?
Rüyalarda yaşadığın oldu mu hayatını,
istemediğin oldu mu uyanmayı?
Baktığın ama göremediğin oldu mu etrafı?
Ufak bir sorunu büyütüp
ölmeyi de mi istemedin hiç?
Sebebini bilmediğin bir ağırlık
çökmedi mi üstüne?
Büyüdüğünü farkedip
zamana düşman oldun mu?
Hecelerin az geldiği,kelimelerin yetmediği
oldu mu duygularını anlatmaya?
Ağladığın oldu mu sebepsizce sabaha kadar?
Belki, sen, ağlamayı bilmiyorsundur ,
sevmeyi bilmediğin gibi.
İki damla yaş değildir ağlamak...
Önce hüzünlenmek,
sonra düşünmek, hayal etmek..
Anıları yaşamak, büyük bir özlem içinde
o küçük oyuncak bebeğe sarılmak.
İşte budur ağlamak ve yeniden yaşamak
.

Alıntı

Yalnızlık !!!

Yalnızlık
Bir dağ gölünde zambak olmaktır yalnızlık
Bır kır evinin gölgesinde papatya olmaktır yalnızlık
Guneşin ipeksi ışıltılarında tebessum etmektir yalnızlık
Yağmurun hızma gibi burun ucunda ağlamasıdır yalnızlık
Gecenin kollarına kefenlenerek irmektir yalnızlık
Yalnızlık yalnızken bile yalnız olmadığını bilmektir
Yalnızlık gökkuşağının renklerinde uçurtma uçurtmaktır
Yalnızlık bana, sana ona değil kaderin öyküsüdür hepimize
Yalnızlık ağlamaktır
Yalnızlık ağlarken kahkaha atmaktır
Yalnızlık derinliktir ama yükseklik değildir
Yalnızlık bir kuşun iki kanadından birisidir özgürlük adına
Yalnızlık yarındır
Yalnızlık yarınlar adına söylenen güzel bir öyküdür...



Kaynak : ??

26 Mayıs 2009 Salı

Hayatı anlatan sözler

Şanssızlığa katlanabiliriz , çünkü dışarıdan gelir ve tümüyle rastlantısaldır. Oysa yaşamda bizi asıl yaralayan , yaptığımız hatalara hayıflanmaktır. Oscar Wilde

♥ Herkesin üç kişiliği vardır; Ortaya çıkardığı , sahip olduğu , sahip olduğunu sandığı. Alphonse Karr

♥ İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur. Mevlana

♥ Cehaletle deha arasındaki gerçek fark nedir biliyor musunuz? Dehanın sınırları var cehaletinse hiçbir sınırı yoktur. Whoopi Goldberg

♥ Rüyaları gerçekleştirmenin en iyi yolu uyanmaktır. S. M. Power

♥ Büyük adamların hataları güneş tutulmasına benzer, onları herkes görür. Cucong

♥ Boş zaman yoktur boşa geçen zaman vardır. Tagore

♥ Acınmaktansa kıskanılmak dana iyidir. Heredot

♥ Düşman isterseniz dostlarınızı geçmeye çalışınız. Dost isterseniz , bırakın , dostlarınız sizi geçsin. La Rochefoucauld

♥ Yirmi yaşındaki bir insan, dünyayı değiştirmek ister . Yetmiş yaşına gelince , yine dünyayı değiştirmek ister, ama yapamayacağını bilir. Clarence S.Darrow

♥ Doğruluk sonsuzluğun güneşidir. Nasıl olsa doğar. Wendell Phillips

♥ Büyük sıçrayışı gerçekleştirmek isteyen, birkaç adım geriye gitmek zorundadır. Bugün yarına dünle beslenerek yol alır. Bertolt Brecht

♥ Sık ve çok gülmek; zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini, şefkatini kazanmak; dürüst eleştirilerin taktirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek; güzelliği taktir edebilmek, başkalarındaki "en iyiyi bulabilmek"; sağlık Ralph Waldo Emerson

♥ Herşeyi denerim; ama yapabildiklerimi yaparım. Herman Melville

♥ Aşk bir kadının yaşamının tüm öyküsü, erkeğin ise yalnızca bir serüvenidir. Madama de Stael

♥ Aşkın gizemi, ölümün gizeminden daha büyüktür. Oscar Wilde

♥ Niçin hep birlikte barış ve uyum içinde yaşamayalım? Hepimiz aynı yıldızlara bakıyoruz, aynı gezegenin üzerindeki yol arkadaşlarıyız ve aynı gökyüzünün altında yaşıyoruz. Aunius Aurelius Simachus

♥ Aşk hakkında herşey doğru, herşey yanlıştır. Hakkında söylenecek hiçbir şeyin saçma olmadığı tek şey aşktır. Chamfort

*Yaşamımda edindiğim en büyük bilgi şudur; Kendi kendine yardım etmeyi bilmeyene , hiç kimse yardım etmez. Pestalozzi

♥ Herşeye karşın herkes sevdiğini öldürür. Kimi bunu sert bakışıyla yapar, kimi de yüze gülen bir sözcükle, korkak kişi bunu bir öpücükle, cesur adam bir kılıçla Oscar Wilde

♥ Kötümser yanlız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte ışığı ve de gelecek treni görür. J.Harris

Bir insanın akıllı olmasına birşey dediğimiz yok. Yeter ki; aklını başkalarına kabul ettirmeye çalışmasın. Eflatun

♥ Bana okuduğum kitapların en güzelinin hangisi olduğunu sorarsanız, Söyleyeyim: ANNEM'dir. Abraham LINCOLN

♥ İki şeye hakkım olduğuna karar verdim: Özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim çünkü hiç kimse beni canlı tutsak edemez. Harriet Tubman

♥ Doğuştan sahip olduklarınızla yaşamayı öğrenmek bir süreç, bir katılım, yani yaşamınızın yoğrulmasıdır. Diane Wakoski

♥ Herşey aynı nefesten alır: Hayvanlar, insanlar, ağaçlar... Hayvanlar olmazsa insanlar ne yapar? Tüm hayvanlar gitse insanların ruhu büyük bir yalnızlığa boğulur; insanlar yalnızlıktan ölür. Kızılderili Reisi Seattle

♥ Yaşamda en önemli şey kazançlarımızı kullanmak değildir. Bunu herkes yapar. Asıl önemli olan kayıplarımızdan kazanç sağlamamızdır. Bu zeka gerektirir;akı llı insanlarla aptal insanlar arasındaki fark budur. William Bolith

♥ Dünyanın her yerinden herkesin yenileceği bir yer vardır. Kimilerini yenilgi yıkar , kimileriyse zaferle küçülür, bayağılaşırlar. Büyüklük, hem yenilgiyi, hem de zaferi kabullenebilen kişilerde yaşar. John Steinbeck


♥ Sevilmek umuduyla sevmek insanidir.Fakat sevmek için sevmek, meleklere özgüdür. Alphonse de Lamartin

♥ Aşktan korkmak, yaşamdan korkmak demektir ve yaşamdan korkanlar şimdiden üç kez ölmüşlerdir. Bertnard Russel

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Yalnızlığın Acıttığı Anlar

Iste Yalnizligin ACITTIGI Anlar;
*aksam yemegini yalniz basina yerken birden anlatmak, paylasmak istedigin binlerce cumle oldugunu ve bu cumlelerin bogazina dizildigini anladigin an...

*hastalandiginizda bir tas corba pisireniniz yoksa, ameliyata girerken cuzdaninizi hastabakiciya birakip hakkini helal et diyorsaniz yalnizligi iliklerinize kadar hissedebilirsiniz.

*arkadaslarla icmek varken, yanliz basina bilgisayarin basinda ictigin an

*iceriden nefis yemek kokularinin gelmedigi, hosgeldin oglum/kizim/sevgilim/arkadasim seklinde karsilanmadigin, bir eve adim attiginda.

*the doorsdan people are strange sarkisi dinlerken sarkinin sozlerinin kendinize ne kadar uydugunu anladiginiz anlar.

*yolda hicbiryere yetisme geregi olmadan yururken, birden yavas yavas yagmur baslar. kisi aliskanlik olarak adimlarini hizlandirir. sonra hatirlar ki nasilsa gorecek, seni umursayan, sirilsiklam olmus olmana uzulecek, seni seven biri yok. adimlari tekrar yavaslatir, evine yalniz basina aksam yemegini yemek uzere en uzun yoldan doner.

*gozlerinizden yas duserken kendi mendilinizi kendiniz aldiginiz an.

*etrafinizi deli gibi dagitmaniza ragmen kimselerin size laf soylemedigi, kimselerin o daginiklarinizi toplamadigi anlar.daginik olmak ho$ ama, bu noktada anla$ilan yalnizlik en az o e$yalar kadar dagitir, toparlanamaz hale getirir insani.

*sevdigin sarkiyi senin kadar sevebilecek hickimsenin yaninda olmadigi an.

*digerlerinden olmadigin, biraz daha farkli oldugun icin arkadaslarinin seni terkettigini anladigin anlar...

*evde saskin bi vaziyette salya sumuk aglarken uzun uzun kimi arasam diye dusundugunuz ve isteginiz gibi bi isim bulamadiginiz zamanlar

*istiklalde yalniz basiniza yurudugunuz zaman

*is donusu kapiyi anahtarla acip karanlik eve girdiginizde "ben geldim" diyecek kimse olmadiginda.
hatta daha beteri, kimse olmadigini bile bile "ben geldim ulan evim, nasil gecti gunun beyav" dediginizde.
evle, bilgisayarla, televizyonla, puzzle'la, muzikle, mutfak penceresiyle, otla bokla yuksek sesle konustugunuzda.

*gece cok gec olmus sanip yatarken saatin daha 12 bile olmadigi anlasilan ve kendi kendine gulerek "tavuk gibi erken mi yatacaksin" denilen an.

*elektriklerin kesildigi gecelerde daha net hissedilir. ne tv ne de bilgisayar oldugundan minderle ya da kolonya sisesi ile konusulan anlardir.

*bir bayram sabahi, ailece yasayan karsi komsunuzun sizin yalnizliginiza care olsun diye 'istersen gel beraber kahvalti yapalim' cagrisini duydugunuz an

*hastayken, nane-limon yapacak, atesinize bakacak, uzerinizi ortecek ve sefkat gosterecek kimsenin olmadigi anlar.

*heves edip aldiginiz tum yiyeceklerin en kucuk boy olmalarina ragmen bitmeden bayatlayip atildigi anlardir.
yiyecegi cope dokerken basinizi kaldirip gozlerinizi kisip, dersiniz: iste bu an o an, anladim..

*bir elinde sigara digerinde bira, kucagindaki hemstira bakip gulumsedigin anlardir. hatta "hemstirda birazdan sigara dumanindan rahatsiz olup kacacak" diye dusundugun anlardir.

*evde yaptiginiz yemegi tek basina yerken, masaya oturdugunda bir kac saniyelik sessizligin oldugu an. sonradan televizyonu acmak zorunda kalabilir insan, sirf yalnizlik hissi veren bu sessizligi bozmak icin..

*pink floyd - wish you were here i uzaklara dalip dinlerkenki zaman dilimi

*evinizde muzik dinlerken sevdiginiz bir sarkinin ciktigi bir anda, gaza gelip bagira bagira sarkiyi soylediginiz ve igrenc sesiniz yuzunden kimseden firca yemeyeceginizi anlayip kedere boguldugunuz andir.

*guzel bir yemek yaparsin tek basina yerken haliya bir parca dokulur egilip sorarsin "nasil guzel olmus mu?" iste yalnizligini anladigin an o andir.

*televizyondaki sipiker sunumunu bitirip iyi aksamlar dediginde "sanada" diye karsilik verme ihtiyaci duydugun an.

*yilbasi aksami eve gelirken sokaklardaki neseli kalabaligi izlemek sonrasinda bos evde yapacak birsey bulamamak . ..

*aziz nesin sesler adli siirinde bu anlari cok guzel anlatmistir.siiri okudugunuzda yalniz oldugunuz kafaniza cok guzel dank eder.
gecenin bir zamani evine gelince
kilitte duyuyorsan anahtarin sesini
anla ki yalnizsin

elektrik dugmesini cevirince
cit diye bir ses duyuyorsan
anla ki yalnizsin ......


YAZAR: ?

24 Mayıs 2009 Pazar

Çok akıllı olmadım hiç

Çok akıllı olmadım hiç.
Yanlış atlara çok oyunlar oynadım.
Kulağımdan kar suları eksik olmadı.
Sürüden ayrılan koyunları sevdim hep... Bir de kendi bacağından asılmayanları...
Kendimle yaşadım en büyük kavgalarımı... İçimdeki ikizler tahterevalli oynadı hayatla; ben seyrettim.
Dışardan bakanlar kah öyle bildiler, kah böyle...
Bense adalar hayal ettim çoğu zaman... Sahillerine cam şişeler içinde sevda mektupları vuran adalar...
Tuğcu'yla ağladım bir zamanlar, Pal Sokağında dolaştım...
Yaman çocukluk aşklarında, erginliği iple çektim.
Sünnet elbisem dahil hiçbir üniformayı sevmedim. Postallar sıktı bileğimi, yüreğimi... Kalemim dedi hep, dilimin diyemediğini...
Yanlış sevdalarda oyalandım kimi zaman... Bir pire için nice yorganlar yaktım.
"Maskeli balolar"da tükettim ilk gençliğimi...
Ama denizlere düştüm, sarılmadım yılanlara... Engerekler kesti önümü, tınmadım.
Adalar sığınağım oldu.

* * *

Sonraları hayat, hep bir ağızdan türküler söylemeyi öğretti bir süre... Halaylarda piştim "omuz omuza"...
Ama çabuk aldılar türküleri dilimizden... Unuttuk ezgilerimizi... 78'liydik... 68'e ısınamadan 88'de bulduk kendimizi...
Savrulduk kara bir yelde.
Yaman bedeller ödedik.
70'li olamamışken, 80'lere prangalandık, 90'lar beraatimiz oldu...
Dönüşte, savaş baltalarımızı gömdüğümüz yerleri kaybettik.
Temsili resimlerini çizdik faillerimizin... Kendimize benzedi...

* * *

Gün oldu yanlış zamanlarda, yanlış kapılar çaldım.
Yasak elmalar tattım kuytularda. Bıçaklar kesmedi de tenimi, bir kötü sözle öldüm.
Kuşaklar, kentler, sevdalar arasında yoruldum.
Gün geldi... Duruldum...
Zaman sardı yaralarımı, kinlerimi hafızama gömdüm.
Hamdım, oldum...
Sevdayı en umulmadık yerde buldum.

* * *

Bir "kurbağa testi"nden çıktı gençliğimin bitiş düdüğü...
İlkyaza doyamadan, orta yaşla tanıştım.
Dün, bir garip cihazdan dinlettiler kalp atışlarını... Ultrason ekranında yüzünü gördüğümden beri uyku tutmuyor gözlerimi...
Yakıyorum geçmişle köprülerimi...
Çiçekten bir pranga takılıyor ayağıma. Ne kavgalar var gözümde, ne sevdalar... Karımın karnında bir cılız tekmenin sevinciyle sarhoşum...
Uykusuz gecelere gebe ömrüm, biliyorum... Çaresiz çilelere, sebepsiz öfkelere gebe... "Baba olunca anlarsın"lar kapıya dayandı artık.
Hırlının hırsızın kol gezdiği bir vahşi ormana düşüyor küçük kuş... Ben şimdi O'na ne masal anlatsam?.. Kırmızı şapkalı kızları çoktan kurtlar yedi. "Küçük Berber" devlerin tuzağında... Pinokyo burunları, Midas kulakları yalana doydu. Erdem, pirinç dökerek geldiği yollarda kayboldu. "Cadı Masalları" çağındayız, kötülerin şiirini söylüyor şarkılar. Pamuk Prensesler yok artık; 7 değil, 77 cüceler...


Can Dündar

23 Mayıs 2009 Cumartesi

HaYaT BiR YaP BoZ GiBiDiR

HaYaT BiR YaP BoZ GiBiDiR;

ÖNeMLi OLaN DoGRu PaRCaLaRi DoGRu YeRLeRe

YeRLeSTiReBiLMeKTiR ..

En KöTüSüDe NeDiR BiLiYoRMuSuNuZ?

DoGRu YeRiNi BuLDuGuNuZ PaRCaYi KaYBeTMeK..

ONuN YeRiNi HiC BiR ZaMaN DoLDuRaMaZSiNiZ.

Bugün aynada onu gördüm.

Bugün aynada onu gördüm.
Birbirimize gülümsemeye çalıştık, olmadı.
Gözgöze geldik, konuşmak için çabaladık, pek beceremedik.
Biz de, bizden vazgeçtik.

Ne kadar değişmiş.
Ne kadar yorgun görünüyor.

Yaşamı erteleme

YAŞAMI ERTELEMEK

Beni her ölüm etkiler.
Tanımasam bile üzülürüm
Yitirilmiş ümitlere...
Hiç gerçekleşmeyecek ideallere,
Yaşanmamış sevgilere üzülürüm...
Bu yüzden, korkarım yaşamı ertelemekten.
Ne yapılması, ne söylenmesi gerekiyorsa
Söylenmeli, yapılmalı.
Seviyorsanız, sevdiğinizi bugün söyleyin.
Sevdanızı bugün yaşayın.
İşinizde yapılacak ne varsa
Bir an önce yapın.
Yarın çok geç olabilir...
Bir anda bitebilir her şey.
Yaşamak için acele edin bence.
Kısa yaşanmışlıklar,
Yaşanmamışlıklardan daha iyidir.
Geriye dönüp baktığınızda "keşke"ler
Çoğunlukta olmasın.
Uzun vadeli hedefler için bile
Bugünden harekete geçmeli.
Yarınlar çok uzakta olabilir.
Daha okulda başlamıyor muyuz
Ertelemeye yaşamı?
Hep yarına yatırım, bu günü sonra
Yaşamacasına.. .
"İşe gireyim, sonra..."
"Evleneyim, sonra..."
"Çocuklar büyüsün, sonra..."
"Emekli olayım, sonra..."
Sonra...
Sonra...
Sonra...

Bu sürecin başında, ortasında,
Yaşam her an sona erebilir.
Sonrası olmayabilir.
Fedakarlıklar güzel ama unutmayalım:
Herkes kendi hayatını yaşar...
Ertelenen
sevdaların
bedelini
ödemiyor yaşam


Tayfun TALİPOĞLU

22 Mayıs 2009 Cuma

Ertelenmiş bir hayat borçlusun bana hayat

Ertelenmiş bir hayat borçlusun bana hayat ,sımsıcak kavuşmalar borçlusun …

Hiçbir zaman karşı çıkmadım sana .



Yürekleri sararmış insanların içinde yaşadığım acılar var ,ve onlar kadar var oldum..

Yaşayamadığım acıları da yaşatacaksın biliyorum zamanı geldiğinde , ama yinede yalnızlığımla yaşıyorum seni…



İşte senin farkında olmadan yarattığın eserinim ben , karşındayım..

Desem ki terk edip gidiyorum sendeki yaşanmışlıkları umursarmısın acaba ??

Zaten hep itilmiş duyguların gölgesinde yaşanıyor aşk acısı .

İnsan önce beyninde seviyor, önce beyninde haykırıyor sevgi sözcüklerini, sonra , sonrası yok..

Hep içinde tutuyor bir ömür boyu



Anlasana ertelenmiş bir sevgi borçlusun bana hayat.

Denizi mavi olarak görmüştüm ilk kez, bulutları ise beyaz olarak hatırlıyorum hala.

Öptüğüm ilk kişi kayıtlardan silindi, utanarak dokunduğum ilk el ise hala kayıp…



Sorgulayamadığım sadece çocukluğum kaldı,birde masumca seven yüreğim ve gecenin karanlığı kaldı ellerimin arasında ..

Diğer tüm değerler ise kayıp gitti ellerimin arasından ..

Şimdi ise hiçbir şeyim yok …



Bana inat yaşattıkların hep şahitsiz, hep soğuk, hep buruk gülüşmelerde kaldı.

Tüm geçmişime inat, tüm bu satırlara, sakın unuttum sanma..

Ertelenmiş bir hayat borçlusun bana hayat

Kızmak - Kırılmak

kızmak bağırtır ,kırılmak ağlatır.
kızmak konuşturur, kırılmak susturur.
kızmak döker saçar, kırılmak biriktirir.
kızmak acıtır, kırılmak kanırtır.
kızmak ısıtır,
kırılmak soğutur.
kızmak terletir,
kırılmak üşütür.
kızmak aciktirir, kırılmak tok tutar.
kızmak toplar, kırılmak dağıtır.
kızmak açar, kırılmak kapatır.
kızmak sürelidir, kırılmak süresiz.
kızmak kalabalıktır, kırılmak yalnız.
kızmak gider, kırılmak kalır.
kızmak iyidir, kırılmak kötü.


Herkes kızabilir ,bu kolaydır
Ancak doğru insana ,doğru ölçüde,doğru zamanda ,doğru nedenle ve doğru biçimde kızmak işte bu kolay değildir...

ARISTO

21 Mayıs 2009 Perşembe

SU OLDUGUNU DUSUN...


SU OLDUGUNU DUSUN...

Simdi sen "su" oldugunu dusun.
Su kadar ozel, su kadar faydali ve su kadar cok, tukenmez...
Inaniyorum ki gercekten de oylesin.
Ama ister cesmelerden dokul, ister goklerden yag, ister nehirler dolusu ak;
dibi olmayan bir kovayi dolduramazsin.
Yani seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsin. ..
Unutma; daha cok bagirdiginda daha cok dinlenmezsin. .. Gurultunun parcasi olursun sadece!..
Suyun yaninda olanlar suyu en az icenlerdir.
Cunku; "Su nasilsa burada, luzum yok ki suyu kana kana icmeye" diye dusunurler.. .
Aynen, sesini surekli duyanlarin seni dinlemedikleri gibi!
Ormandaki hic bir hayvan, irmagin gurultuler koparan yerinden su icmeye calismadi simdiye kadar.
Hepsi, hep sabahin en sakin anini bekledi; suyun durgun yerlerini
bulabilmek icin gittiler ve sakin sakin ihtiyaclarini giderdiler;
Onlar icin en uygun olan ve kendi istedikleri zamanda...
Sen, hep bir su oldugunu dusun.
Su gibi guzel, su gibi yararli, su gibi vazgecilmez. ..
Ve su gibi hayat kaynagi oldugunu dusun.
Ama su gibi yasatici ol ; Su gibi yikici, surukleyici ve oldurucu degil!..
Sen bir su ol... Ama rahmet ol; afet degil!
Su isen tarlalarini basma insanlarin, yuvalarini yikma, ocaklarini sondurme;
Sana "felaket" denmesin!
Su isen bir bardaga sigabil ki; damarlara giresin!..
Su; yuce Tanri'nin insanlar icin yarattigi en buyuk nimetlerden biri...
Ve suya benzedigini unutma! Su gibi ozel, su gibi guzel, su gibi faydali,
su gibi luzumlu ve su gibi bitmez-tukenmez oldugunu da unutma.
Ayrica su gibi sakin olabilecegin gibi, su gibi de "kiyametler" koparici olabilecegini unutma...
Unutma; Senin isin rahmet olmak, afet degil!
Vadiler varken onunde ve ovalar varken yayilabilecegin; kucuk irmaklara ayirabiliyorsan kendini
ve bardaklara bolebiliyorsan, hayat verirsin cevrene.
Ve yasayabilirsin dunya donmesine devam ettigi muddetce...
Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen; korkulan ve kacilan olursun seller, afetler gibi...
Tercih elindeydi hep ve hep de "senin" ellerinde olacak...
Ya tutmayi ogreneceksin dilini veya hic durmadan konustugun icin,
sadece bombos ve anlamsiz sesler cikartan birisi oldugunu zannettireceksin cevrendeki insanlara!
Ama yapman gereken su degil mi?
Dusuneceksin ne zaman ne soyleyecegini.
Dusuneceksin kimin dinleyip dinlemedigini, kimin anlayip anlamadigini.
Dusuneceksin anlatmak istediklerinin ne kadarini anlatabildigini. ..
Hatta anlayanlarin anladiklarinin da senin anlattiklarinin ne kadari oldugunu dusuneceksin. ..
Ve konusmak icin en uygun zamani bekleyecek, en az ama en uygun kelimeleri secmeye calisacaksin. .. Ahmak olmayan yolcularin, onceden aldiklari biletleri ceplerinde oldugu halde,
saatlerini kontrol ederek, vakit yaklastiginda, vapurun kalkacagi iskelede hazir olmalari gibi,
sen defikrini bildirecegin kisinin "kiyiya yanasmasini" bekleyeceksin !..
Demeyeceksin; "Ben canim isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda!.."
Demeyeceksin; "Ben aklima geleni aklima geldigi bicimde soylerim.
Karsimdaki de degil duymak, degil dinlemek, anlattigimdan bile fazlasini anlamak zorunda!.."
Keske oyle olsaydi.
Keske hakli olsaydin, ama maalesef degil...
Agzini acip"Selaleden dokulen suyu" icmeye calisan bir tavsan gordun mu hic?..
Veya onune cikan agaclari dahi surukleyen bir selden susuzluk gidermeye ugrasan bir ceylan gordun mu? Kaplanlar bile icebilmek icin suyun durulmasini bekler; beyni olan her yaratik gibi!
Hadi... Sen simdi "su oldugunu" dusun, ve kendini "su gibi" hisset...
Su gibi ozel, su gibi guzel, su gibi berrak, su gibi yararli...
Su gibi hayat kaynagi ve su gibi bitmez-tukenmez oldugunu hatirla...
Ama yine su gibi "bir kucuk bardagin icine" sigdir ki kendini;
girebilmeyi ogren insanlarin damarlarina.
Hayat ver...
Vazgecilmez ol !..

MEVLANA

KELİMELERİN SINIRSIZ GÜCÜ

İstesek de istemesek de, dilin büyülü gücü altında yaşıyoruz. Dil hem bir dert hem de mutluluk olabiliyor. O olmadan varlığımız için gerekli olan bilgiyi ne alabiliriz, ne de diğerleriyle paylaşabiliriz. Ancak, dilin güçlü bir ya da var; onu ikna etmek için de kullanıyoruz. Dil, akıllıca kullaldığında, insanlara istenileni söyletmek, yaptırtmak ya da düşündürmek hiç de zor olmuyor. Bu konuda pek çok denenmiş teknik uygulayor ve çoğunda da elde edilen sonuçlar sanıldığından çok daha başarılı oluyor.

Doğaüstü bir güç : “Dil”

Dilin üzerimizde bu kadar etkili olmasının tek nedeni, bizlerin kolay aldanır yaratıklar olmamız değil... Dil, özellikle de yazılı kelimeler, bizi ilginç, hatta doğaüstü bir güçle çekiyor. Dilin ilk ortaya çıkışından binlerce yıl sonra bile, farkında olmasak da, bir düşüncenin konuşulduğunda ya da yazıldığında daha önemli hale geldiğini düşünüyoruz.

“Günah keçisi” nereden geliyor?

İnsanlan dili doğaüstüçlerin bir aracı olarak kullandıklarıyla ilgili ilk yazılı kanıt, 5 bin yıl önce yasamış bir İsrail kavmiyle ilgili ola... Buna göre, sözü geçen kavmin, her yıl bir keçinin çevresinde toplanıp, geçmiş yıl boyunca işlenmiş günahlardan söz ediyor. Kabilenin günahlarıyla böylece lanetlenen keçi, boğucu sıcağın olduğu göle bırakılmak yoluyla kurban edilip kabilenin günahlarını temizliyor. İşte, "günah keçisi" ifadesi de buradan geliyor.

Yazılı kelimelerin gücü

Birkaç bin yıl sonra, içlerinde ilk İngilizlerin de olduğu Germen kabileleri, lanetlerini tahta parçalana yazıyorlar ve bunla kurbanlarının evlerine gizlice koyuyorlardı. Bu yazılı kelimelerin kötüçlere sahip olduğu ve lanetlenen zaval insanların kısa bir sure içinde aniden ölecekleri düşünülüyordu. Lanetlendiklerini bilenler, bedduanın etkisiyle olmasa da, korkudan ölümle sonuçlanabilecek hastaklara yakalanabiliyorlardı.

Günümüzde bile insanlar kelime­lerin gücüne çok inanıyorlar

Dini inançla hastalıkla iyi etmeye çalışan kişiler, müritlerini etkilemek ve mucizevi iyileşmeler meydana getirmek için kelimenin gücünü kullanıyorlar. Hastalıklı bölgeye sessizce dokunmak yerine, gizemli ve toplu telkin yaratmak amacıyla dua etmeyi tercih ediyorlar. Kuzey Amerika'nın Komançi Kızılderilileri arasındaki bir inanışa göre de, yetişkinler, Koman­çi olmayanlara kendi dillerini öğretmeye çekiniyorlar. Çünkü geleneğe göre, eğer onlardan olmayanlar dili öğrenirlerse, kabilenin gücünü de el­de etmiş oluyorlar.

Jargon (belirli bir grubun kullandığı dil) sergileyenler

Modern toplumdaki kabileler -ya da alt kültürler-, dili diğer kabileler üzerinde bir üstünlük hissi yaratmak için bir şifre olarak kullanıyorlar. En son doktora gittiğiniz günü düşünün... Büyük ihtimalle anlamadığımız bazı kelimeler duymuş olmalısınız, zaten doktor da onları anlamayacağımızı bilir. Böyle jargon (belirli bir grubun kullandığı dil) kullanan doktorlar, avukatlar, politikacılar, bankacılar, bu dille size doğaüstü bir yetenek düzeyi sergilemeye ve üstünlüklerini göstermeye çalışıyorlar.

Argonun dik alası: Şifreli sözcükler...

Elbette, toplumun diğer kesimlerinde de konuşma sırasında çeşitli şifreler kullanılıyor. Yasadışı iş yapanlara hemen hemen hepsinin bir şifresinin olmasının nedeni, planlarının anlaşılmasının engellenmesi… Güney Amerika'daki bir şifre, tüm kelimeleri tersinden hızlıca okumayı içeriyor. Bir Fransız suçlu şifresi de, her sesliden önce "av" hecesi getiriyor. Bir Alman şifresi, her heceyi ikinci kez tekrar ediyor ve tekrarlanan hecenin ilk harfini "b" ile değiştiriyor.. .

"Hagadigi, siginegemagayaga gigidegeligim. .."

Tüm dünyada, çocuklar, yasadışılar ve satıcılar arasında giderek yayılan farklı bir dil var "Ara sokak argosu"... Türkçe içinde henüz pek yaygın olmayan bu konuşma türü, tersinden okunan kelimelerden oluşuyor... Örneğin; "atrogis" sigorta, "ıtnılaç" çalıntı, "patik" kitap, gibi... "Kuş dili" de bu tür ara sokak argosundan sayılıyor. Bunda, her kelimenin heceleri arasına fazladan "gi", "ge" ya da "ga" gibi bir hece ekleniyor. Örneğin; "Hadi, sinemaya gidelim..." cümlesi su hale geliyor: "Hagadigi, siginegemagayaga gigidegeligim. .."

Hagadigi A.S.P.A.V.A.

"ilk harfle konuşma" da bu tip argo lehçelere bir örnek... Sik sık duyduğumuz "A.S.P.A.V.A. ", "Al­lah sağlık, para, ask versin, âmin" in acilimi olarak Türkçede de kullandığımız bir cümle... Ne var ki, bu tür argo lehçeler, daha çok İngilizce ve Fransızca konuşan ülkelerle, Java'da ve Tayland'da kullanılıyor.. .

Stratejik önem taşıyan şifreler

Özellikle ulusal kargaşa ve savaş zamanlarında, şifreler stratejik amaçlar nedeniyle çok önemli bir rol oynuyor. İskoç Kraliçesi Mary'nin kafasının kesilmesinin nedeni, işbirliği yaptığı suikastçı Anthony Babbington'a gönderdiği gizli mesajların bir İngiliz saray mensubu tarafından çözülmesiydi... Napolyon'un Leipzig ve Waterloo yenilgilerinin nedeni olarak son derece karmaşık şifreler gösteriliyor. Napolyon'un şifreleri o kadar anlaşılmazdı ki, kumandanlar bunları çözememiş ve verilen emirleri doğru olarak yerine getirememişlerdi. II. Dünya Savaşı sırasında Midway'deki Japon filosunu dağıtan Amerikan donanması, bunu Japonların "imparatorluk" şifresini çözerek başarmıştı...

Propaganda

Savaş zamanında, hükümetler hem kendi hem de düşman ülkelerindeki halkı etkileyecek ve biraz da kafalarını karıştıracak konuşmalar yapıyorlar. Halkı kontrol etmek için kullanılan çeşitli dil teknikleri "propaganda" (bugünlerde "genel bilgi" olarak tanımlanıyor) terimi altında toplanıyor. Aslında propaganda, mükemmel bir "euphemism" (kaba veya ağır bir söz yerine aynı anlamı veren daha hafif bir söz) örneği oluşturuyor. Propagandacıları n en önemli iki ana aracından biri de bu zaten... Diğer önemli araç ise duygusal dil... Propagandacılar bunu kullanarak, halkın rakip hakkındaki fikrini doğrudan etkiliyorlar.

Tüm zamanların en etkili duygu­sal sloganı, Fransız Devrimi sırasında Cumhuriyetçilerin kullandıkları "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" ti. I. Dünya Savaşı sırasında Amerikalılar, kendilerini Almanlardan duygusal olarak uzak tutabilmek için lahana turşusunu (sauerkraut) "liberty cabbage" (özgürlük turşusu), hamburgeri ise "Salisbury steaks" (Salis­bury biftekleri) olarak değiştirmişlerdi. Winston Churchill'in konuşmaları, Müttefiklerin ruhu için mucizeler yaratmıştı. Çoğu insan onun "Size kan, yorgunluk, gözyaşı ve terden başka sunacak hiçbir şeyim yok" sözünü hala hatırlıyor.

Günümüzde, savaşa bilimsel ve mantıklı bir olay olarak bakılıyor. Bu nedenle Vietnam ve Körfez savaşları için "yaprakların dökülmesi", "cerrahi müdahale" ya da "etkisini yok et­mek" gibi terimler kullanılmıştı. 1930'larda bile Stalin, Sovyetler Birliği’ndeki milyonlarca insanı, "devrim karşıtı eğilimleri yok etmek" maskesi altında öldürmüştü. II.Dünya Savaşı’nda Hitler'in "Nihai Çözüm”ü bir propaganda şaheseriydi. Milyonlarca insanın öldürülmesini, bir matematik işlemine indirgemişti. ..

Reklam dili

Aynı düşüncenin daha az yaralayıcı kelimelerle anlatılması, reklam sektöründe de sıkça kullanılan bir yöntem... Çevremize söyle bir baktığımızda pek çok örnek görmemiz mümkün; insanlar şişman değil "toplu”lar ya da "kilolarını takip etmek zorunda olanlar”. Kokmuyorlar, ancak "vücut kokuları" var. Yaşlı değiller, "yetişkin”ler ya da "altın yılları”nı yaşıyorlar. “Kel” değiller, sadece "saçları dökülmüş"...

Bu tip konuşmalara her dilde rastlamak mümkün... İsveç hükümeti, yardım ettiği yoksullara “ücretli tüketici” demek istemiş, ancak herkes tarafından komik bulunduğu için teklifi geri çekmek zorunda kalmıştı. Fransa'da pişmiş kestaneye "kış kırlangıcı" deniliyor. İtalya’daki genç kızlar, "aile dostu" olarak adlandırılıyorlar. Türkçede ise "kaşık düşmanı" dendiği gibi...

Pazarlama dili

Reklamcılar, ilgimizi çekebilmek için bir başka dilbilim kavramı ortaya attılar: Güçlü kelimeler... Onlarca yıllık deneyim, reklam uzmanlarına belli kelimelerin, ne kadar çok kullanılmış olurlarsa olsunlar, insanları daha fazla etkilediğini öğretti. Bu liste, yapana göre biraz değişse de, en azından şu sekiz kelimeyi liste dışı bırakmak imkansız: "Yeni", "geliştirilmiş ", "zamanla iyiliğini kanıtlamış", "doktor tavsiyeli", "mucize" ve "şimdi"…. Her gün karsımıza çıkan reklamların çoğunda bu kelimelerden en az biri yer alıyor…

Bilinçaltı


Farklı sözcükler kullanma, propa­ganda ve jargonla birlikte, bu güçlü kelimeler bizi bilinçaltımızda yakalayarak, belli yönde düşünmemiz ve hareket etmemiz için bizi kandırıyorlar. George Orwell, ünlü eseri "1984"te, geleceğin devleti tarafından yaratılmış sınırlı ve kontrollü kelimelerden oluşan bir dilden söz ediyordu. "Newspeak" adını verdiği bu dilin amacı, "resmi ideolojinin prensiplerinden ayrılan, yani kabul olunmuş doktrinlere aykırı bir düşünce yaratmak"tı. Bu, gerçekte imkansızdı; en azından, düşünce sözlere bağlı olduğu sürece... Orwell'in "1984"teki görüşü henüz gerçekleşmesede, O, dilin üzerimizde kabul etmek istediğimizden çok daha etki­li olduğunu bilmişti …

Şeytan ayrıntıda mı gizli? Yoksa ayrıntılar mı şeytanlık yaptırır?

Günlük hayatta kullandığımız kelimelerde saklanan “şeytan ve cehennemin izleri” birer birer keşfedilip imha ediliyor… ABD’nin Texas eyaletindeki Kleberg kasabasında, bakkal Leonale Canales, “hello” kelimesinin, içindeki “hell” (cehennem) sözcüğünden türediğini keşfederek (!) belediye meclisine ihbar etti. İhbar üzerine inceleme yapan meclis, oybiriliği ile “hello” yerine içind “heaven” (cennet) kelimesi olan “heaveno” sözcüğünün kullanılmasın karara bağladı., Şimdi Canales, “Hello”da cehennemi görebiliyorum, kendisini ‘o’ harfi ile gizlemiş” diye kendini savunuyor…




Hazırlayanlar : Merakediyorum grubu Okan Ural ,Kerem
Kaynak : Focus - Şubat 1997 sayısında "Dil:Kelimelerin sınırsız gücü" başlığı ile yayınlanan yazıdan derlenmiştir. Paragraf başlıkları ilave edilmiştir. Resimlerde kirlilik yaratmamak için grup adı vs kullanılmamıştır.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

FRENLERİN ANLAMI ?

FRENLERİN ANLAMI ?

Bir yolculuğa çıktığınızı düşünün. Yıllardır hayalini kurduğunuz bir

yolculuk olsun bu. Sizin için çok değerli bir yolculuk. Hele hayatınızda

bu tip hayalleriniz pek gerçekleşmemişse değeri iki kat daha fazla artacak

bir yolculuk düşünün.

Yanınızda hep olmasını istediğiniz o en sevdiğiniz veya hoşlandığınız

insan. Onunla gitmek istiyorsunuz bu yola ve ilk olarak dönüp

soruyorsunuz.

"Tabii ki, seve seve" diyor.

Sizinle gelmek istiyor!!!

Seviniyor, içinizden "İşte sonunda bu kez olacak galiba" diyorsunuz.

İçinizi bir sevinç, bir umut kaplıyor, gözleriniz parlıyor, yola çıkıyorsunuz.

Konuşarak ilerliyorsunuz yol boyu. Birbirinizi daha yakından tanımaya
başlıyorsunuz.

Küçük gülüşmeler, küçük tartışmalar, derken yol daha bir güzelleşiyor sanki.

Yol boyu çok güzel bir şekilde ilerlerken biraz ileride yanınızdaki
insan frene basıyor.

Şaka zannediyor, yola devam ediyorsunuz.

Fakat bu hareket kafanızı bulandırıyor!

Tekrar yola devam ediyorsunuz. Kafanızda bir kaç soru işareti...

Sorulara cevap bulmayı bir kenara bırakıp ilerliyorsunuz. Yine
güzelleşiyor sohbet, güzelleşiyor yolculuk.

Biraz ileride yanınızdaki insan yine frene basıyor.

Bu kez sinirleniyorsunuz.

Bu hareketlere bir anlam veremiyorsunuz.

Araçtan inip biraz yürüyorsunuz. Neyse deyip, araca geri dönüyorsunuz.

Aklınızda binlerce soru işareti ve yanında "Acaba" lar...

"Biraz daha deneyelim" diyorsunuz. Bu kez şüphe içinizi kemirmeye,
sizi yiyip bitirmeye başlıyor.

"Yok canım " deyip kendinizi kandırmaya başlıyorsunuz.

Tekrar son bir güçle her şeyi bir yana bırakıyor ve ilerliyorsunuz.
Ama gülüşmeler değişmiş,

sohbetlerin arasına soru işaretleri sıkışmaya başlamış bir kere. Her
şey yine yolunda gitmeye başlıyor.

Bir Oooohh çekiyor, rahatlıyorsunuz.

"Yanlış düşündüm herhalde" diyorsunuz.

Dediğiniz anda da birden çok ani bir şekilde sarsılarak duruyorsunuz.

Gözünüz hemen frene gidiyor. Fakat fren serbest, her şey normal.

Tam o sırada yanınıza dönüp bakıyorsunuz ki el freni çekilmiş!!

Düşünüyorsunuz.

Önce hiçbir anlam veremiyorsunuz.

Sonra anlıyorsunuz.

Aslında yanınızdaki insanın sizinle gitmek istemediği apaçık ortada.

Sizinle aslında istemeden gelmiş, bunun sonradan farkına varmış ama
bir türlü size söyleyememiş.

Anlıyorsunuz her şeyi,frenlerin anlamını çözüyorsunuz!

"Kelimeleri kurup, geri dönelim, bu yol buraya kadar" demek bile size düşüyor.

Aracı çevirip başladığınız noktaya geri dönüyorsunuz.

Elinizde öfke, üzüntü, belki biraz gözyaşı ve bolca hayal kırıklığı.

Hala sorular var beyninizde.

En sonunda soruları da, o insanı da boş veriyorsunuz.

"o" nu kendi haline bırakıp "her şeyin sıradanlaştığı bu dünyada en
yerinde tercih vazgeçiştir" diyerek kendi yolunuza dönüyorsunuz…

-- Alıntı --

Susarız !!!

Susarız…
Konuşulan konuyu boş, basit ve anlamsız buluyoruzdur, konuşmayı da gereksiz ve anlamsız buluruz…

Susarız…
Konuşulanlar öyle abes ve mantık dışıdır ki sadece hayretle dinler ve sessiz bir tepkiyle belli ederiz duruşumuzu…

Susarız…
Sessiz bir onaydır susuşumuz…Biraz utangaçlık belki ama içten bir katılıştır söylenenlere…

Susarız…
Sessiz bir bekleyiş olur susmak…Ya kendimizin yada karşımızdakinin ortak değerleri yeniden gözden geçirmesine tanınmış bir fırsattır sessizliğimiz…Yada birinin bizi fark etmesi, doğru algılayabilmesi için tanınmış bir süre… Susan için endişe ve olasılık hesapları arasındaki gelgitlerle biraz da huzursuz bir bekleyiştir susmak…

Susarız…
Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz… Öylesine yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak…Ve biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir suskunluk kadar…Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen…

Susarız…
Hassas ve kırılgan bir tepkidir…Küçücük bir hatırlatmadır belki…Fark edilmesi ve onarılması incelik ister…Ya yeniden bir kazanıştır yada aleyhte bir delil olarak kalır karşımızdaki için…

Susarız…
Bir ilişkide negatiflerin gözümüze batmaya başladığı, karşımızdakine ait aleyhte deliller dosyasının kabarmaya başladığı ve hatta dosyayı masanızdan kaldırmaya gerek duymaz olduğunuz bir noktadasınızdır…Bir duruş, bir soluklanmadır susmak…Ortak geçmişin değerlendirilmesi ve geleceğin muhasebesidir…Durup yeniden, şimdi bulunduğunuz noktadan bir daha bakmak istersiniz yaşananlara ve eldekilerle geleceğe gitmenin ne kadar mümkün olduğuna…Bir içe kaçış ve söylenemeyenlerin biriktirilmeye başladığı yerdir susmak…

Susarız…
Ayağımız yerden kesilmiş, bulutların üstündeyizdir ve çiçek çiçek bahardır yüreğimiz…Sevdiğimizle yan yana ve can canayızdır…Öyle bir ruhsal bütünleşmedir ki hiçbir söz tanımlamaya yeterli gelmez hissedilenleri ve susarız…Sadece yüreklerin ve gözlerin konuştuğu yerdir suskunluğumuz…

Susarız…
İletişimin tıkandığı yerdeyizdir , hiçbir iletinin bize yeterli gelmediği ve hiçbir iletimizin doğru algılanmadığı…Yanlışlıklar
, yanılgılar ve kim bilir belki de gerçeklerdir bir fırtınaya tutulmuşçasına savrulup duran…Sözler yerini sessizliğe bırakmaya başlar ve siyah, tek nokta konur cümlelerin sonuna…Zamanla cümlelerimizin sonuna konan o tek ve siyah nokta büyüyerek bir kara deliğe dönüşmeye başlar…Güven ve sevginin içten içe çürümeye başladığı yerdir ve gitmek zamanının ertelenmiş halidir susmak…

Susarız…
Kabul edilmiş bir hata yada suçtur susuşumuz ve söylenecek her söz kaybetme riskidir…Korku eşlik eder suskunluğumuza…

Susarız…
Bir gidişi kabullenmektir susmak, yerinde ve zamanında olduğunun ayırdımında olduğumuz bir gidişin…

Susarız…
Hayata karşı bir susuştur bu kez yaşanan…Bizi can evimizden vuran bir kayıp, yaşanan büyük bir acı, ölesiye bir çaresizliktir yaşadığımız…Söylenecek hiçbir sözümüzün adrese teslim olmayacağından emin olduğumuz, bütün sözcüklerin anlamını yitirdiği bir yerdeyizdir…Hayatın bize bir şey katamadığı ve bizim de hayata bir şey katmak için anlamımızı kaybettiğimiz bir yer…Belki de boş gözlerle, algılamadan bir seyirdir hayat o noktada ve belki de amacı ve beklentisi olmayan, bir mesaj kaygısı taşımayan ve hedefi olmayan tek susuştur yaşadığımız…

Susmak; eylemsiz ve durağan bir edim gibi görünse de her susku bir şey anlatır yine de ve her suskunun bir nedeni vardır ve her susku içinde pek çok sesi hapseden sessiz bir eylemdir…

Esin ARDIÇ

Nuhun Gemisinden Dersler

Hayat hakkında bilmem gereken her şeyi Nuh'un Gemisinden öğrendim..

1: Vapuru kaçırmayın.

2: Hepimizin aynı gemide olduğunu asla unutmayın.

3: İleri dönük plan yapın. Nuh gemisini yapmaya başladığında henüz
yağmurlar başlamamıştı.

4: Her zaman formda olun. 600 yasına gelseniz bile birileri sizden
çok önemli şeyler isteyebilir.

5: Eleştirileri dinlemeyin; yapılması gerekiyorsa o işi mutlaka bitirin.

6: Geleceğinizi yüksek topraklarda kurun.

7: Güvenlik için çifter çifter seyahat edin.

8: Hız her zaman avantaj olmayabilir. Çitalar salyangozlarla aynı gemideydi.

9: Stres altına girince bir müddet için kendinizi koyverin.

10: Nuh'un gemisi amatörler tarafından yapıldı; Titanik ıse
profesyoneller tarafından.

11: Allah 'a sığındınız mı istediği kadar fırtına olsun,sonunda sizi bekleyen bir gökkuşağı bulursunuz

19 Mayıs 2009 Salı

..: Kendine İyi Bak :..

.: Kendine İyi Bak :.

"Kendine iyi bak" bir "veda" değil "elveda" cümlesidir çoğu zaman. O üç kelimeden çok daha fazlasını gizler içinde...

"Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra ben yanında olmayacağım. Olamayacağım. İstesem de istemesem de. Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmanı istiyorum. Olur da bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum."

"Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra kendinden başkası olmayacak yanında sana bakacak. Ben olmayacağım. Kendine iyi bak ve beni düşünme. Çünkü ben de seni düşünmeyeceğim artık. Arama sakın beni, yazma, çünkü ben yazmayacağım. Sil beni yüreğinden, çünkü ben sileceğim. Fakat, yaşanılan, paylaşılan güzel şeyler hatırına sana yürekten mutluluklar diliyorum. Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum."

"Kendine iyi bak. Aramızda geçen herşeye rağmen benden sonra iyi olduğunu bilmeyi tercih ederim. Aslında bilmem çok önemli değil, iyi olduğunu varsayacağım ben. Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum ben, seni kendinle başbaşa, yapayalnız bırakıyorum ben. Biliyorum kendini bırakacaksın benden sonra, o yüzden iyi bak diyorum. Aslına bakarsan, çok da fazla umursamıyorum."

"Kendine iyi bak" derler ve giderler. Tutkuyla sevenler, bazen birden fazla söylerler bunu. Çünkü onları ayırmak, eti tırnaktan ayırmak gibidir. Kolay kolay kopamaz onlar, süreç çok acı vericidir, yürek parçalıyıcıdır. Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine "Kendine İyi Bak" gözleriyle ayrılırlar. Ta ki umut da, sevgi de tükeninceye kadar…Ta ki son elveda mezar sessizliğine bürününceye kadar…

Tutkunun ötesinde sevenler, bir kez "Kendine İyi Bak " derler ve giderler. Onlar eti tırnaktan ayırmak yerine ölümü yeğlerler. Onlar bu acıyı bir kezden fazla kaldıramayacaklarını bilirler.

"Kendine iyi bak" derler ve giderler. Bu sözlerin içinde ihanet yok, hiç bir zaman olamaz derler ve giderler. En büyük ihanet değil midir aslında seni seveni, ihtiyacı olanı yüzüstü bırakıp gitmek. "Kendine iyi bak" derler ve giderler. Seni suskunluğa mahkum edip giderler. Seni parçalara ayırıp, en büyük parçayı yanlarına alıp giderler. Seni senden alıp giderler.

Daha kötüsü suçlayamazsın onları tüm bunlar için. Kendine iyi bak deyip gidenin geçerli bir nedeni vardır elbet. Suçlatmaz kendini. Savaşmadıkları için kızarsın ama suçlayamazsın. Savaşmışlarsa, yenildikleri için kızarsın ama suçlayamazsın. Yenildiğin için kızarsın ama suçlayamazsın… Ayrılığın kaçınılmazlığına inandırır seni, "kendine iyi bak" derler ve giderler. Elinden umutlarını, düşlerini, sevgilerini alıp giderler. Bir tek anıları bırakırlar geride, bir de hatırladıkça gözyaşlarına boğulasın diye
unutulmayan nağmeler.

Arkalarına bakmadan çekip giderler eğer yalnız kalmışsan, çünkü insafsızlıklarını görmek istemezler. Herşey o saniye orada bitsin, kapansın bu sayfa isterler. "Bitti" diyemedikleri için, "kendine iyi bak" derler. "Kırıldım ve affedemiyorum" diyemedikleri için "kendine iyi bak" derler. "Seni istemiyorum artık, hayatımdan çıkaracağım ama bil ki hiç unutmayacağım" diyemedikleri için kendine iyi bak derler. "Biliyorum çok kanayacaksın ama daha iyisini yapamıyorum" diyemedikleri için "kendine iyi bak" derler. Vicdanlarını rahatlatmak için kendine iyi bak derler, çünkü o kan uzun süre akacaktır ve o yara asla kapanmayacaktır, bilirler.

"Kendine iyi bak" bir noktadır çoğu zaman. Kendine iyi bak deme bana, sadece kötülükler noktalansın isterim ben. Oysa sen iyisin… Sen gözümdeki ışık, dudağımdaki tebessüm, sen içimdeki sevinçssin. Sen hayatıma renk katan, sen yüreğimdeki çarpıntı, sen hayatımdaki neşesin. Sen yolumu aydınlatan, sen dert ortağım, sen gönül yoldaşım, sen bir tanesin. "Kendine iyi bak" deme bana. Nokta koyma.

Keşke böyle yaşanmasaydı bazı şeyler, keşke affedebilsen beni, keşke ben de affedebilsem… Keşke döndürebilsek zamanı geriye. Keşke bugünkü aklımızla yaşasak herşeyi baştan. Nafile... Ama yine de, gitmesen olmaz mı? Bitmesek olmaz mı? Sen eksikken, ben nasıl tam olurum? Senden kalan boşluğu kimlerle doldururum?
Savaşsak, aramıza giren şeytanla olmaz mı? Hani büyük aşklar her türlü engeli aşardı, hani gerçek dostluklar her sınavı geçerdi, hani sevgi eninde sonunda kazanırdı? Hani hayatta hiç kirlenmeyecek değerler vardı? Hani en büyük zaferler, en kanlı savaşların ardından kazanılırdı? Bunların hepsi yalan mı? Sahiden..., gitmesen olmaz mı? Bitmesek olmaz mı?……….

Peki o zaman... Senin istediğin gibi olsun... Öyleyse...Sen de "Kendine İyi Bak."
yazar:?

İNSAN

İNSAN

* İnsan biraz çocuk olmalı, bir balon gördüğünde istiyorum diye tutturup ağlayabilmeli.
* İnsan yolda yürürken biraz da etrafına bakmalı değişik hayatları görmek için.
* İnsan gecenin bir vakti yatağından fırlayıp seni seviyorum diye bağırmalı.
* İnsan sabah uyandığında yatağının başucunda bir gül ile bir not bulmalı: "Uyandırmaya kıyamadım..."
* İnsan heyecan duymalı yeni günün getirdiği ışıklar için.
* İnsan sinirlenmeli, kavga etmeli inandığı değerler için.
* İnsan arada aşık olmalı sonunda acı olduğunu bilerek...
* İnsan bazen de sarhoş olmalı, bir türkü tutturup sokakları arşınlamalı.
* İnsan anlamsızca beklemeli telefonun çalmasını belki arayan odur diye...
* İnsan efkarlanmalı tabi biraz da; belki hiç olmayacak şeylere sırf efkar olsun diye...
* İnsan ara ara kocaman olmalı dünyalar kadar; herkesi kucaklamalı.
* İnsan bazen kendi olmalı bazen herkesten bir parça...
* İnsan bazen de aptal olmalı inanmak istediği şeylere inanmalı.
* İnsan gerçek olmalı rüya görebilmek için.
* İnsan ölmeli zamanı gelince; ama zamanı gelince...

Yazar :?

Çocuk kalanlar :)

ÇOCUK KALANLAR
- Gel oğlum kalk bakalım tahtaya, sana bir sorum var.
- Buyurun, sorun tabii öğretmenim,
- Canlılar kaça ayrılır?
- Dörde ayrılır öğretmenim...
- Bana yanlış gibi geldi ama, say bakalım...
- Bitkiler, Hayvanlar, İnsanlar, Çocuklar...
- Çocuklarda insan değil mi oğlum? -
-Haklısınız, o zaman canlılar üçe ayrılır öğretmenim...
- Peki, şimdi yeniden say bakalım....
- Bitkiler, Hayvanlar ve Çocuklar...
- Oğlum peki, insanlara ne oldu?
- Düşünebilenleri hep çocuk kaldılar, düşünemeyenleri de zamanla hayvanlaştılar öğretmenim.

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Otuzüstü kadın

" Yasim ilerledikce, en cok otuz yasini asmis kadınlara daha çok deger vermeye basladim."
İste bunun sebeplerinden bir kaçı:


Otuz yasini gecmis bir kadin asla sizi gecenin bir yarisi uyandirip "ne dusunuyorsun?" diye sormaz...... .
Umurunda degildir cunku ne dusundugunuz.

************ *********
Otuzunu asmis bir kadin TV deki maci seyretmek istemiyorsa, soylene soylene TV 'nin karsisinda yaninizda oturmaz..... ..
Yapmak istedigi bir seyi yapar. Ve bu genellikle daha enteresan birseydir.
************ ********* ***

Otuz yasini asmis bir kadin kendini yeterince iyi tanir ve kendinden emindir... Kim oldugunu, ne oldugunu, ne istedigini, ve kimden istedigini bilir.
************ ********* ****

Otuzunu asmis cok az kadin onun hakkinda ya da yaptiklari hakkinda ne dusundugunuzu onemser.
************ ********* ***
Otuz yas ustu kadin cogunlukla buyuk asklara, omur boyu surecek bagliliklara doymustur. Hayatinda en son ihtiyaci oldugu sey bir baska miz miz, devamli soylenen, ne yapacagina karisan, yapiskan bir asiktir.
************ ********* **

Otuzunu asmis kadin, agirbaslidir. Bir operanin ortasinda ya da pahali bir restoranda sizinle ciglik cigliga
kavga etmesi cok nadirdir... Ha tabi hakettiyseniz, sizi vururken de hic tereddut etmez, sonuclarina katlanmayi da planlayarak. ..
************ *********

Otuzunu asmis kadin ovguler yagdirmakta cok bonkordur, cogu hak edilmemis bile olsa..... cunku takdir edilmemenin ne oldugunu iyi bilir.
************ *********
Otuzunu asmis kadin sizi bayan arkadaslariyla rahatlikla tanistiracak kadar kendine guvenir..... . Daha genc bir kadin, en iyi arkadasini bile gormezlikten gelebilir, yanindaki adama guvenmedigi icin.
************ ********

Otuz yasin ustundeki kadin sizin onun arkadasina ilgi duymanizi hic sallamaz.... . arkadasinin onun aldatmayacagini bilir.
************ *********

Kadinlar yaslari ilerledikce medyumlasirlar. Ona gunah cikarmaniza Hic gerek yoktur..... Onlar her haltinizi bilirler.
************ *********
Otuz yasini asmis bir kadin Kipkirmizi bir ruj surdugunde bu ona cok yakisir. Ama daha genc kadinlarda boyle degildir. Cig durur.....
************ ********* *
Otuz ustu kadinlar aciksozlu, dogrucu ve durustturler. ..... Onun icin ne anlam tasidiginizi merak etmenize gerek yoktur...... .Ne kadar geri zekali oldugunuzu bir cirpida acik acik soyleyiverir. ...... eger bir geri zekali gibi davrandiysaniz.